Tarih: 17.12.2025 09:54

Haftanın kitap yorumları | Özkan Saçkan'ın kaleminden haftanın kitapları

Facebook Twitter Linked-in

Haftanın kitap yorumları | Özkan Saçkan'ın kaleminden haftanın kitapları
 


TÜYAP Kitap Fuarı, 42. kez ziyaretçilerle kucaklaşırken, yeni çıkan kitapları gazeteci yazar Özkan Saçkan sizler için yorumladı

FİNZİ- CONTİNİ'LERİN BAHÇESİ: Kitap her şeyden önce bir aşk hikâyesidir ve yazarın önceki romanlarından farklı bir düzlemdedir.  


BİZ YAŞLI MIYIZ?: Yaşlılıkla ilgili değişen algılara, farklı kültürlerin yaşlılık anlayışlarına, süper yaşlıların yaşam pratiklerine yer veren çok boyutlu bir bakış açısı sunuluyor.


ANAU'LU ANADOLU: "Toprağı çiğneyerek, toprağın üstündekileri çiğneyerek ve çiğnediklerini tekrar toprak ederek. Yüzyıllar boyu binlerce, on binlerce kez üst üste konmuş taşlardan taş taş üstünde kalmadı…"


TAN KIZILLIĞI: Bu kitapta bir "yeraltı insanını" iş başında bulacaksınız, sondaj yapan, kazan, gömen birisini. Havasızlık ve karanlığın yaratacağı uzun süreli her sıkıntıya pek fazla aldırış etmeden, onun ne kadar yavaş, dikkatli ve ödün vermez bir inatçılıkla ilerlediğini göreceksiniz.

UZUN BİR KIŞIN EN KARANLIK GECESİ: Yazar; ihmaller ve takipsizliği, alınmayan önlemler ve yakalanmayan katilleri, şiddet ve homofobinin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yitirilen ümitleri bir gazete kupüründen yola çıkarak yüzeye çıkarıyor dördüncü romanında…

UYUŞMA: Sevdiklerini yitiren balıkçı Valhaf, köyünü ardında bırakıp bilinmez bir yolculuğa çıkar. Limanlarda ve kasabalarda, ağır işlerin terinde ve kitapların satırlarında, kaybın ağırlığıyla sınanır.

İşte o kitaplar;

Ürpertici, korkutucu bir şekilde güncel bir roman...

GİORGİO Bassani'den FİNZİ- CONTİNİ'LERİN BAHÇESİ- Modern Klasikler. Ferrara kentinden aristokrat, zengin ve kendi âleminde, topluluktan kopuk bir yaşam süren Finzi-Contini ailesi, romanın anlatıcısı genci oldum olası büyülemiştir. En sonunda ailenin cennetten çıkma malikânesine davet edilmesi, İkinci Dünya Savaşı arifesine, Irk Yasaları'nın çıkarıldığı döneme rastlar. Malikânelerinin görkemli bahçesi civardaki Yahudilerin nefes alabildikleri yegâne mekân olurken aristokrat aile ile kent halkı arasındaki uçurum da günbegün açılır. Avrupa tarihinin en kanlı döneminin adım adım yaklaştığı o günlerde anlatıcı delikanlının ailenin genç kızı ve gözbebeği Micòl'e duyduğu çekim de giderek güçlenmektedir. James Joyce için Dublin ne ise Giorgio Bassani için de Ferrara odur. Yirminci yüzyılın büyük yazarları arasında yer alan yazar, İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası İtalyasını ve çok kültürlü bir Avrupa'nın adım adım yok edildiği zamanları eserleriyle adeta anıtlaştırır. Kitap her şeyden önce bir aşk hikâyesidir ve yazarın önceki romanlarından farklı bir düzlemdedir. Diğer tüm temaların ve konuların altında, siyasi iklimden kaynaklansın ya da kaynaklanmasın, açık bir şekilde şu soruyu sorar roman: Yaşamış olmak ne demektir? Tim Parks. Ürpertici, korkutucu bir şekilde güncel bir roman... Arundhati Roy. 240 SAYFA. (YAPI KREDİ YAYINLARI)

Yaşlılar artık daha dinç, daha sağlıklı ve bakımlı


 

GÖNÜL Bakay- Handan Dedehayır'dan BİZ YAŞLI MIYIZ? Dünya nüfusunun yaşlanmasıyla yaşlıların toplumdaki konumu ve rolleri de değişiyor. Yaşlılar artık daha dinç, daha sağlıklı ve bakımlı bir hayat yaşamaya, bilim dünyasından edebiyat dünyasına toplum hayatında daha aktif olmaya çalışıyor. Yazarlar kitaplarında, yaşlılıkla ilgili değişen algılara, farklı kültürlerin yaşlılık anlayışlarına, süper yaşlıların yaşam pratiklerine yer veren çok boyutlu bir bakış açısı sunuyor. Bu yolculukta yazarlara Cicero'dan Simone de Beauvoir'a, Kingsley Amis'ten Alec Guinness'e, Joseph Heller'den Joan Didion'a, Julian Barnes'tan Nora Ephron'a, Hanif Kureishi'den Kazuo Ishiguro'ya, Italo Svevo'dan Salâh Birsel'e, Muazzez İlmiye Çığ ve daha nice ünlü isme uzanan geniş bir perspektif eşlik ediyor. 360 SAYFA. (KIRMIZI KEDİ YAYINLARI)

"Açık, apaçık, çırılçıplak; çileli, yiğit ve katıksız bir kadın gibi..."

UMAR Ö. Oflaz'dan ANAU'LU ANADOLU. Yüzyıllarca o kadar çok atlı, o kadar çok yayan geçti ki bu topraklardan... Toprağı çiğneyerek, toprağın üstündekileri çiğneyerek ve çiğnediklerini tekrar toprak ederek. Yüzyıllar boyu binlerce, on binlerce kez üst üste konmuş taşlardan taş taş üstünde kalmadı. Açık, apaçık, çırılçıplak; çileli, yiğit ve katıksız bir kadın gibi... Yüzlerce, binlerce kez talan edilmiş, yakılıp yıkılmış ama yeniden dirilmeyi becermiş; yıpranmaz, yaşlanmaz, haz dolu, hazan dolu Ana Ulu, Anadolu... Bir gelin gibi, kız gibi... 704 SAYFA. (PİA YAYINLARI)

 
Geleneksel din, ahlak ve felsefe anlayışları


FRİEDRİCH Nietzsche'den TAN KIZILLIĞI- Ahlaki Önyargılar Üzerine Düşünceler- Hasan Ali Yücel Klasikler. Friedrich Wilhelm Nietzsche (1844-1900): Geleneksel din, ahlak ve felsefe anlayışlarını kendine özgü yoğun ve çarpıcı bir dille eleştiren en etkili çağdaş felsefecilerdendir. Bonn Üniversitesi'nde teoloji okumaya başlayan Nietzsche daha sonra filolojiye yöneldi. Leipzig Üniversitesi'nde öğrenimini sürdürdü, henüz öğrenci iken Basel Üniversitesi filoloji profesörlüğüne aday gösterildi. 1869'da sınav ve tez koşulu aranmadan, yalnızca yazılarına dayanarak doktor unvanı verilen Nietzsche profesörlüğü sırasında klasik filoloji çalışmalarından uzaklaştı ve felsefeyle uğraşmaya başladı. Tragedyanın Doğuşu, Zamana Aykırı Bakışlar, İnsanca Pek İnsanca (Karışık Kanılar ve Özdeyişler, Gezgin ve Gölgesi), Tan Kızıllığı, Şen Bilim, Böyle Söyledi Zerdüşt, İyinin ve Kötünün Ötesinde, Ahlakın Soy kütüğü, Ecce Homo, Wagner Olayı, Dionysos Dithyrambosları, Putların Alacakaranlığı, Deccal, Nietzsche Wagner'e Karşı başlıca büyük eserleri arasında yer almaktadır. Bu kitapta bir "yeraltı insanını" iş başında bulacaksınız, sondaj yapan, kazan, gömen birisini. Havasızlık ve karanlığın yaratacağı uzun süreli her sıkıntıya pek fazla aldırış etmeden, onun ne kadar yavaş, dikkatli ve ödün vermez bir inatçılıkla ilerlediğini göreceksiniz, elbette eğer böyle bir derinlik çalışmasını görebilecek gözleriniz varsa; bu belirsiz işinde bile onun mutlu olduğunu söyleyebilirsiniz. Sanki kendisine bir inanç yol gösteriyor, bir teselli onu avutuyor gibi değil mi? Belki de kendi uzun karanlığını istiyor, kendi anlaşılmazlığını, gizliliğini, gizemliliğini, çünkü o ne elde edeceğini biliyor: kendi sabahını, kendi kurtuluşunu, kendi tan kızıllığını?... Hiç kuşku yok, geri dönecektir: ona aşağıda ne işi olduğunu sormayın, bu sözde Trophonios ve yeraltı insanı, yeniden "insan olunca", size kendisi anlatacaktır. İnsan onun gibi uzun süre köstebek olarak yaşayıp, yalnız kalınca, susma yetisini tümüyle kaybeder. 312 SAYFA. (İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI) 

İhmaller ve takipsizliği, alınmayan önlemler ve yakalanmayan katiller

BARBAROS Altuğ'dan UZUN BİR KIŞIN EN KARANLIK GECESİ. Hava ve su. Ekmek ve et. Hayaller. Umut. – ama başka? Şile'nin yerel gazetelerinden bir haber: Subay Güneş T. kayboldu. Ardından, İstanbul'a yüz kilometre mesafedeki o küçük şehirde gerçekleşen deprem. Ve dünyada bir yere ait olamayanların sığınağı Berlin'den seslenen anlatıcı… Yazar; ihmaller ve takipsizliği, alınmayan önlemler ve yakalanmayan katilleri, şiddet ve homofobinin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yitirilen ümitleri bir gazete kupüründen yola çıkarak yüzeye çıkarıyor dördüncü romanında. Bir şehrin tarihi yeniden yazılırken, hikâyesini yazmaya söz verdiği Güneşlerin ve onların en karanlık gecelerinin unutulmasına izin vermiyor. Deniz kenarına konmuş sarayları, gerçek sahipleri sürgünde ölen hanları, o hanların servetiyle yapılan kaçak gökdelenleri, kimsenin gitmediği camileri, gidecek kimsenin kalmadığı kiliseleri, kuşların, tilkilerin ve erguvanların yuvası olması gereken yere kondurulan pahalı evleri ve şehrin dört bir yanına uzanan gri apartman bloklarını toprağına ve denizine gömüyordu. Parçalanan toprağındansa, şehre bir zamanlar evim diyenlerin, başka başka alfabelerde yazılan isimleri kazılı mezar taşları fışkırıyordu. İstanbul binyıllardır toprak altına gizlenmiş olsa da büyük ve mutsuz bir mezarlık olduğunu hatırlıyordu. 80 SAYFA. (EVEREST YAYINLARI)

Dünyanın ortasında bir köprüden geçerek yaralı ruhların sığınağı beyaz ev

ELİF Derviş'ten UYUŞMA. "Yol bazen kaybolmayı, bazen yenilgiyi kabul edip geri dönmeyi, bazense ilerlemektense kendine iyi geleni yaparak olduğun yerde biraz daha kalabilmeyi gerektiriyordu. O yolu inşa eden sen olmadığın sürece, ilerisinde karşına ne çıkacağını yürümeden bilmek mümkün değildi..." Sevdiklerini yitiren balıkçı Valhaf, köyünü ardında bırakıp bilinmez bir yolculuğa çıkar. Limanlarda ve kasabalarda, ağır işlerin terinde ve kitapların satırlarında, kaybın ağırlığıyla sınanır. Sonra, dünyanın ortasında bir köprüden geçerek yaralı ruhların sığınağı beyaz eve varır. Zaman akışını yitirdiğinde, dostluklar ve yeni bakışlar ruhunu iyileştirmeye başlar. Fakat bu evden çıkış, girilen kapıdan olmaz; her yolcunun kendi kapısı vardır. Kedisi Duman'ın rehberliğiyle Valhaf, kendi eşiğini keşfeder ve başladığı yere döner. Artık geçmişin zincirlerinden arınmış, yeni bir hayatın eşiğinde durmaktadır. 116 SAYFA. (BİLGİ YAYINEVİ)

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —